Pazar sabahlarini iple çekerim.
Her pazar sabahi evime, firindan yeni çikmis taze bir somun gibi, dumani üzerinde memleket kokan, sevda kokan bir siir gelir.
O somunu getiren, alçak gönüllü bir sairdir: Ibrahim Kuzi.
O pazar ki, Samanyolu Haber'de yayimlanan yazilarimi hemen, adeta bir ilham rüzgâriyla siire dönüstürmüs ve "Kirik Terazi"nin içine koyarak getirmistir.
Bir insan bu kadar kolay, bu kadar çabuk nasil siir yazabilir! Ilham, bir insanin yüregine bu kadar mi araliksiz yagar!
Bu kitap, yazilarimin onun gönlünde birer siir pinarina dönüstügünün canli bir tanigidir. Ve bu satirlar, bir edebî tahlilden çok, bir vefa, bir kardeslik itirafidir.
Kimi sairler vardir, kelimelerle gönül arasindaki köprüden sessizce geçer; kimileri ise o köprüde bir nara atar, yalniz geçmez, okurunu da alip en mahrem diyarlara götürür.
Ibrahim Kuzi, iste o nadir sairlerden biridir.
Onun "Kirik Terazi'si", siradan bir siir kitabi degil; hayatla, insanla, inançla ve toplumla hesaplasan samimi bir manifestodur.
Tipki "ahenkle isleyen bir saat gibi" dakik ve derin bir ritme sahip, asirlik kargasalari silip atan bir sesin yankisidir.
Ibrahim Kuzi, Yunus Emre'nin modern çagdaki yankisi gibidir.
Sade, kolay anlasilir ama söylenen her sey sineden süzülür.
O, bir süvari gibidir; atini her iklime sürer, yularsiz bir küheylan misali dünyayi dolasir.
Sonsuzluga sürer atini; ölümün, savaslarin ve kötülügün çamuruna sürerken, asklarin ve güzelliklerin yolunu da bilerek çizer.
Köyünün özgür daglarina sürer, hapishanenin üzgün yüreklerine, gurbetin yollarina ve silanin özlemine...
Afrika'nin karanlik gecelerine, steplerin buzullarina; yedi kat göge kanatlanir, uçar, tutulamayan bir ruh gibi Sonsuzlugun Sahibi'ne kosar.
Göklerden iner, Sevgili'nin köyüne sürer atini.
Onun siiri, bir süvari gibi, en sarp yamaçlardan en sakin ovalara kadar uzanir.
Onun siirlerinde ask vardir, sevda vardir, ideal ve mefkûre vardir.
Sila vardir, gurbet vardir. Hüzün vardir, keder vardir.
Gerçekte insanin davasiyla sevdasi öyle kolayca ayrilir mi?
Askla dava, ayni kalbin iki kanadi degil midir zaten?
"Kirik Terazi", sevda ile davanin muhasebesidir.
Ibrahim Kuzi'nin siirlerinde hem vefa, hem sevda, hem dava bir bütünlük hâlinde yürüyor. Siirleri, yalnizca bir okuma degil, bir deneyimdir; yasayan bir yürekten süzülen melodiler gibidir.
Her dizesi, "terazi kirilmis" olsa da, vicdanlari terazilestirmek için yazilmistir.
Karadeniz'in güzel bir köyünden çikip Istanbul'da üniversite okumus bu aydin alinli köy çocugunun, köklerinden kopmak bir yana, onlardan güç almasini sevdim.
Topraktan getirdikleriyle kitaptan ögrendiklerini birlestiren, hangi siirine baksan çocuklugunu ele veren; kiraz derken, göz derken anasinin etegini tutan, çiftçi babasi ile gönül verdigi hocasini yaninda duyumsayan hâlini sevdim.
Ibrahim Kuzi'nin bu seçkin sairler öbeginde yer almasindan, arkadasliktan öte bir kardes mutlulugu duydum.
''Kirik Terazi'', sadece bir siir kitabi degil; adaletsizlige, zulme, ikiyüzlülüge karsi bir isyandir.
Mazlumdan yana bir durustur.
Umudun ve inancin tükenmez bir isigidir.
Okundukça anlasilir ki, bu "Kirik Terazi" aslinda bütün bir ömrü, bütün bir cografyayi ve nihayetinde insanin kendi vicdanini tartmaya gelmistir.
Ve Ibrahim Kuzi, modern Türk siirinde saglam bir durus sergilerken, yüregi kirik ama umudu tam insanlara, yavasça ve inandirarak fisildiyor:
"Yalniz degilsiniz"
Harun Tokak